Ana Sayfa
Duyurular
Bir Yaşam Biçimi Olarak Tasavvuf
Bir Yaşam Biçimi Olarak Tasavvuf

Bir Yaşam Biçimi Olarak Tasavvuf

Fakültemiz ve Dört Kapı Öğrenci Topluluğu işbirliğiyle fakültemiz konferans salonunda düzenlenen etkinlikte emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman Uludağ “Bir Yaşam Biçimi Olarak Tasavvuf” başlıklı bir konferans verdi.

Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği konferansta Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Ahmet Bostancı ve Sakarya İl Müftüsü İhsan Açık da dinleyici olarak yer aldı. Yaptığı açılış konuşmasında tasavvufun manevi bir tecrübeyle elde edilen bir hal ilmi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Bostancı, Kur’an ve sünnet’e sarılmayı gaye edinen tasavvuf yolunda ilerleyen sufilerin üsve-i hasene olan Hz. Peygamber’e ittiba ile insân-ı kâmil olma ve kaybedilen değerleri geri getirme çabası içinde olduklarını ifade etti. Yakın zamanda fakültemizde tasavvufun teorik yönüne dair bir konferansın tasavvuf uzmanlarından Prof. Dr. Mustafa Kara tarafından verildiğini hatırlatan Prof. Bostancı, bu sefer de tasavvufun amelî yönü hakkında ülkemizin tasavvuf duayenlerinden Prof. Dr. Süleyman Uludağ tarafından bir konferansın verilecek olmasını önemli bulduğunu belirtti.

Tasavvuf ve yaşam tarzı hakkında konuşan Prof. Dr. Süleyman Uludağ, İslam ilimlerinin çok geniş bir alan olduğunu söyleyerek “Tasavvuf temel İslam ilimlerinden birisidir. İslam ilimleri; Başta Kur’an-ı Kerim ve onun tefsiri, Hz. Peygamber ve onun hadisi şerifleri, üçüncü olarak Fıkıh, fıkıh ilimi de İslam hukuku anlamına gelir. Hem ahlaki manada hem de hukuki manada fıkıh önemli bir İslam ilim dalıdır. Dördüncüsü kelam ilmidir, beşincisi ve sonuncusu da tasavvuftur” şeklinde konuştu.

Tasavvufun çok geniş bir kapsamı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Süleyman Uludağ, tasavvufun, iki önemli şeyi kastettiğini, bunların ibadet ve ahlak olduğunu söyledi. Tasavvufun iki yönünün olduğunu vurgulayan Uludağ, “Birisi kulun Hakla olan ilişkileri diğeri ise kul ile diğer kullar arasındaki ilişkilerdir. Bir kul diğer kullara karşı nasıl davranmalıdır, davranış tarzı nasıl olmalıdır. Bu iki hususu anladığımız ve uyguladığımız zaman tasavvuf bir hayat tarzı haline dönüşüyor” dedi.

Tasavvufun birçok tanımı olduğunu söyleyen Uludağ, tasavvufun çok fazla tanımının olmasının ne kadar kapsamlı bir alan olduğunun göstergesi olduğunu dile getirdi. Bu tanımlardan her birinin tasavvufun bir yönünü anlattığını kaydeden Uludağ, “ Bu bakımdan bu tanımların her birinin bir anlamı ve değeri vardır. Tasavvuf aslında Allah’ın emirleri, tavsiyeleri ve uyarılarıdır. Hz. Peygamberin de bu şekildedir, onun emirleri de Allah’ın emirleri gibidir. Hiç fark yoktur arada, Hz. Muhammed Allah adına konuşur” şeklinde konuştu.

Tasavvuf kelimesinin Kur’an’da ve hadislerde geçmediğini belirten Uludağ, bu kelimenin nereden çıktığını anlamak için çok geniş bir bilgiye ihtiyaç olduğunu söyledi. Tasavvuf ve diğer ilimlerin Hz. Peygamber zamanında sistemli bir halde olmadığını aktaran Uludağ, tasavvuf ve diğer ilimlerin bölümlere ve alt başlıklara ayrılmamış ve belirli bir düzene konulmamış olduğunu belirterek “Ne tesfir ilmi vardı, ne hadis ilmi vardı, ne fıkıh ne de kelam ilmi vardı. Bunlar ne zaman yazılı hale geldi? Hz. Muhammed’in hicretinden yaklaşık olarak bir asır sonra diyebilirim. Fıkıh İlminin kurucusu Ebu Hanife’dir, Hicri 150 tarihinde vefat etmiştir. Fıkıh ilminin konularını Ebu Hanife icat etmedi, fıkıh ilminin konusu olan hukuki meseleler Kuran’ı Kerim’de zaten vardır. Bunlar nedir, ibadetlerdir. Fıkıh kitaplarında aile hukuku, ekonomiyle ilgili hususlar ve miras hukuku vardır. Bunlar belirli bir sistem haline getirildi, tasavvufta aynen böyledir. Tasavvufun konuları ayette var, hadislerde var” dedi.

Tasavvufta, bilginin uygulanmasının gerekliliğine dikkat çeken Uludağ, “Bir hayat tarzı olarak tasavvuf dediğimizde, tasavvufta da diğer ilimlerde de iki şeyi birbirinden ayırmamız gerekiyor. Bir şey hakkındaki bilgi başkadır, o bilgiyi uygulamak başkadır. Bir konuda hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz, ama bunu uygulamak önemlidir. Örneğin, bir insan namazın her şeyini bilse, ancak bu bilginin dünyada ve ahirette işe yarayabilmesi için uygulanması şarttır. Dinimizin esası buna dayanır. Uygulanmadığı sürece dini anlamda bir değeri olmaz. Bilgiler sırf bilgi olduğu için, insana Allah’ın rızasını kazandırmaz. Dini hayatta esas olan Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın yakınlığını kazanmaktır. Bir bilgi işe yaradığı sürece anlam ifade eder. Bilgi araç olmalıdır, o bilgiyle amel etmek ise amaç olmalıdır” ifadelerini kullandı.