Fakültemiz Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Seminerleri kapsamında Öğretim Üyelerimizden Doç. Dr. Hasan Meydan tarafından “Klasik İslam Eğitim Kaynaklarında İlim, Âlim ve Müteallim” konulu bir online seminer gerçekleştirildi.
Fakültemiz YouTube kanalından canlı olarak yayınlanan seminerin moderatörlüğü Dr. Öğr. Üyesi Metin Aydın tarafından yapıldı. Dr. Öğr. Üyesi Metin Aydın seminerin başında Doç. Dr. Hasan Meydan’ın biyografisi hakkında bilgi verdi.
Doç. Dr. Hasan Meydan, konuşmasının başında “klasik İslam eğitim kaynakları” ile ne kastedildiği hakkında bilgi vererek bu çerçevede değerlendirilebilecek eserlerden örnekler verdi. Bu eserlerin genellikle didaktik üslupla Din Eğitimi alanında incelendiğini kaydeden Doç. Dr. Hasan Meydan, çoğunlukla bu eserlerin özcü ve romantik bir yaklaşımla ele alındığını vurgulayarak bunun ötesine geçerek bu eserlerin daha yorumlayıcı ve günümüz müktesebatını da dikkate alan bir anlayışla ele alınmasının önemine dikkat çekti.
Klasik İslam eğitim kaynaklarına dair bazı değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Meydan, bu eserler arasında ekolleşmeler bulunduğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Meydan, İbn Sahnûn, Kâbisî, Zernûcî ve İbn Cemâa gibi müelliflerin eğitimi daha çok edep ve hüküm bağlamında ele alan aldığını, bu yaklaşımın 19. yy.’da Muallim Naci ve Abdullah Şevket’in eserlerinde de devam ettirildiğini kaydetti. Meydan, eğitimin felsefî tefekkürde ise başka bir boyutta ele alındığını, bu yaklaşımın İbn Miskeveyh, Nasiruddîn Tûsî, Celaleddîn Devvânî ve Kınalızâde Ali gibi müelliflerce benimsendiğini aktardı. Meydan, bu silsilede eğitim konularının daha çok felsefî bir mesele olarak özellikle de ahlak felsefesinin bir konusu olarak ele alındığını, burada kısmen ahlak felsefesi ve kişinin nefsine yönelik tahliller yapıldığını ve bunun üzerinden çocuğun eğitimi, aile fertlerinin eğitimi ve toplumun ahlakının geliştirilmesi gibi hususların ele alındığını söyledi. Tasavvuf eserlerindeki nefis terbiyesi ve tezkiye ele alınırken ciddi bir eğitim müktesebatı da ortaya çıktığını kaydeden Meydan, bu müktesebatın da klasik dönemdeki üçüncü bir yaklaşım olarak değerlendirilebileceğini ifade etti.
Doç. Dr. Meydan konuşmasının devamında eğitimi adap ve hüküm bağlamında ele alan yaklaşım üzerinde durdu. Meydan, bu yaklaşım bağlamında yazılan ilk eserlerin hicri 850’li yıllarda yazılan İbn Sahnûn’un Âdâbu’l-muallimîn’i ve Kâbisî’nin 10.-11. yy.’larda kaleme aldığı eseri olduğunu, bu iki eserin Mâlikî fakihler tarafından yazıldığını ve Kuzey Afrika’da eğitim ve öğretime ilişkin konuların Mâlikî fıkhı içerisinde ve o gelenekten tabiîn ve diğer alimlerin görüşleri referans alınarak telif edildiğini söyledi. Bu geleneğin 12. yy.’da Zernûcî ile birlikte Hanefî düşünce dünyasına taşındığı aktaran Meydan, burada eğitim konusunun önceki iki eserden çok daha geniş bir şekilde Hanefî imamların görüşleri, hayat hikayeleri ve onlardan nakledilen anekdotlar ile birlikte Hz. Peygamber’in hadisleri, sahabe kavillerinden faydalanılarak ve ayrıca pedagojik yorumlamalar da yapılarak ele alındığını ifade etti. Meydan, İslam eğitim düşüncesinde 14. yy.’dan sonra yazılan eserlerin büyük oranda bu eserlerin şerhi tazında olduğunu, 16. yy.’da ise bunlara eleştirel tarzda yaklaşan ve kurumsal anlamda eğitime eleştiri getiren Koçi Bey ve Gelibolulu Mustafa gibi müelliflerce kaleme alınan eserler görüldüğünü kaydetti.
Bu kaynaklarda öncelikle ilmin mahiyetinin ele alındığını belirten Doç. Dr. Meydan, ilmin bu kaynaklarda farz olarak görüldüğünü ve bu farz olan ilmin ilmihal olarak anlaşıldığını kaydetti. Bu eserlerde ilmihalin kişinin ve toplumun halinin iktiza ettiği ilim olarak görüldüğüne dikkat çeken Meydan, bu bağlamda ilmihal kavramının günümüzde anlam daralmasına uğradığını söyledi. Bu eserlerde ilim öğrenmedeki gayenin öncelikli olarak Allah rızası olmasının gerektiğinin vurgulandığını belirten Meydan, buna ilave olarak âhireti kazanma, dinin ihyası gibi başka gayelere de yer verildiğini aktardı.
Konuşmasının devamında bu eserlerdeki alim ve müderris tanımlamaları hakkında bilgi veren Meydan, bu noktada mutlak alim/mürebbî ve mutlak olamayan alim/mürebbî ayrımı yapıldığını, mutlak mürebbînin tek olup Allah olarak, ondan sonraki tüm eğitimcilerin ise mutlak olmayan mürebbî olarak değerlendirildiğini kaydetti. Meydan, “Bu çok anlamlı. Bu ayrım bize hiçbir zaman için mutlak mürebbî olmadığımızı hatırlatır. Bu, bize eğitim ve öğretim işlerinde tevazu ve tevekkülü hiçbir zaman için bir kenara koymamamız gerektiği, her zaman tevazu ve tevekkülle bu işi yapmamız gerektiğini, ikincisi ise sanki bunun zıddıymış gibi, aynı zamanda yapmış olduğumuz işin ne kadar ağır ve mesuliyetli bir iş olduğunu bize öğretir.” şeklinde konuştu. Bu kaynaklarda alimin değerinden de bahsedildiğini belirten Meydan, alimin değerinin mutlak görülmediğini, onun değerini sağlayan şeyin ilmin değeri olduğunun vurgulandığını söyledi. Doç. Dr. Meydan ayrıca alimlerde bulunması gereken nitelikler hakkında bu kaynaklarda zikredilen hususlara dair açıklamalarda bulundu.
Doç. Dr. Hasan Meydan, klasik İslam eğitim kaynaklarında ilmi elde etmek için öğrencide (muteallim) bulunması gerektiği zikredilen özellikler hakkında bilgi verdikten ve günümüzdeki eğitim anlayışına dair bazı değerlendirmelerde bulunduktan sonra sözlerini tamamladı.
Seminerin videosu aşağıdaki linkten izlenebilmektedir: