Fakültemiz Felsefe ve Din Bilimleri Seminerleri kapsamında 24 Mart 2021 tarihinde Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdulvahit İmamoğlu tarafından “Mehmet Akif ve İstiklal Marşı” konulu bir seminer gerçekleştirildi. Seminer, fakültemizin YouTube kanalından da canlı olarak yayınlandı.
Konuşmasına İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. yılı münasebetiyle düzenlenen bu toplantıda Mehmet Akif’i ve İstiklal Marşı’nın yazıldığı ortamı ve şartları anlatmayı amaçladığını belirterek başlayan Prof. Dr. Abdulvahit İmamoğlu, ilk önce slaytlar eşliğinde Mehmet Akif’in hayatını anlattı. Mehmet Akif’in eğitim ve meslek hayatı hakkında doyurucu bilgiler veren Prof. İmamoğlu, onun veteriner hekimlik, öğretmenlik, vaizlik, hafızlık, Kur’an mütercimliği, yüzücülük ve milletvekilliği gibi farklı işleri kendisinde toplayan çok yönlü kişiliğine dikkat çekti ve Arapça, Farsça,ve Fransızca bildiğini de ekledi. Akif’in Ziraat Bakanlığı’nda çalışırken bulaşıcı hayvan hastalıklarının tedavi metotlarını araştırmak için çıktığı yolculukta memleketin pek çok köşesine ulaşmış olduğunu ve bu sayede halkı yakından tanıma fırsatı bulduğunu ifade eden Prof. İmamoğlu, Akif’in neşriyat hayatının tam anlamıyla 2. Meşrutiyet’ten sonra başladığını ifade etti.
Mehmet Akif’in mezarının eski ve yeni halinin fotoğraflarını gösteren Prof. Dr. Abdulvahit İmamoğlu, hayatta iken çok sevdiği arkadaşları Babanzade Ahmed Naim ile Süleyman Nazif’in kabirlerinin de ona komşu olduğunu belirtti.
Prof. Dr. İmamoğlu, daha sonra İstiklal Marşı’nın yazıldığı ortam hakkında bilgiler aktardı. Maarif Vekaleti’nin İstiklal Harbi’nin milli bir ruh ile kazanılacağı düşüncesiyle 1921’de bir marş yarışması başlattığını ve o günün parasıyla çok büyük bir meblağ olan 500 lira ödül belirlediğini, yarışmaya 724 şiir gönderildiğini, Mehmet Akif’in ise para ödülünden dolayı yarışmaya katılmak istemediğini, Hamdullah Suphi ve Hasan Basri Çantay’ın ikna girişimleri sonucunda Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nı Tacettin Dergahı’nda yazmaya başladığını belirten Prof. İmamoğlu, İstiklal Marşı’nın ilk olarak Sırât-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde yayınlandığını, daha sonra 12 Mart 1921’de mecliste milli marş olarak kabul edildiğini aktardı. Prof. İmamoğlu, Mehmet Akif’in ödül olarak kazandığı para hakkındaki spekülasyonların anlamsız olduğunu ve Mehmet Akif’in o parayı Hilâl-i Ahmer bünyesinde kadın ve çocuklara meslek öğreten Dâru’l-Mesâî’ye bağışladığını söyledi.
Mehmet Akif’in sadece İstiklal Marşı’yla değil “Çanakkale Destanı” şiiriyle de tanındığını, bu şiiri Teşkilat-ı Mahsusa tarafından verilen, Şerif Hüseyin’i isyan çıkarmaması için ikna etme vazifesinden dönerken yazdığını ifade eden Prof. İmamoğlu, onun Çanakkale Cephesi’ni görmeden bu şiiri yazdığına dikkat çekti ves o sıradaki ruh halini Kuşçubaşı Eşref’in şu sözlerle tasvir ettiğini aktardı: “el-Muazzam istasyonundaki o çöl gecesi, heyecan ve edebi kudretini, vatanın ve milletin saadeti, istiklali, fazileti uğruna vakfetmiş büyük bir şairin, Rabbani ve İlahi olduğuna şüphe olmayan heyecan ve vecdi andıran istiğrakına şahit oldu. Akif, adeta cezbe halinde idi… Çok az konuşan bu büyük şair, şimdi bir çağlayan halinde idi. Benimle değil, adeta kendi kendisiyle konuşuyordu.”
Daha sonra Mehmet Akif’in eserlerini kısaca tanıtan Prof. Dr. İmamoğlu, Mehmet Akif’in halkın arasında bulunmasının ve eserlerini hayatta yaşananlardan çıkardığı tespitlerden hareketle yazmış olmasının Mehmet Akif’in en önemli özelliklerinden olduğunu belirtti ve onun kendi deyimiyle “hayatta ne söylemişse görerek söylediğini” ifade etti.
Prof. İmamoğlu, Mehmet Akif’in eserlerindeki üslûbuna kısaca değindikten sonra onun hayatından bazı hatıralar aktardı. Bu hatıraların onun samimiyetin ve dürüstlüğünün de göstergesi mahiyetinde olduğuna değinen İmamoğlu, buna örnek olarak Mehmet Akif ile özel ders verdiği bir mareşalin oğlu arasında yaşanan hadiseyi aktardı. Buna göre, mareşalin oğlu Hz Peygamber hakkında uygunsuz şekilde konuşunca Mehmet Akif çok sinirlenmiş ve ona "İsteyen güneşe tapar, isteyen ateşe. Ben kimsenin Allah'ına, peygamberine karışmam. Fakat kimse de benimkine karışmamalı. Biri yüzüme karşı babama sövebilir mi? O halde peygamberime nasıl sövebilir" diyerek oradan ayrılmış ve bir daha o çocuğa ders vermemiştir.
Mehmet Akif ile ilgili söylenecek çok söz olduğunu ifade eden Prof. İmamoğlu, konuşmasını onun bir sözü ile bitirmek istediğini belirtti:
"Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek"
Son olarak, Mehmet Akif ile ilgili çalışmalarının 1987 yılına uzandığını, o yıl arkadaşlarıyla beraber Akif’in Mısır’ın Hulvan şehrindeki evini bulduklarını ifade eden Prof. Dr. Abdulvahit İmamoğlu, konuşmasını Mehmet Akif ve İstiklal Marşı’yla ilgili şahsi arşivinde yer alan bazı fotoğrafları göstererek tamamladı.
Seminerin videosu aşağıdaki linkten izlenebilmektedir.